Ferdî ve toplumsal gerginliklerin temelinde yatan şey, fenomendir. Fenomenler vasıtasıyla kalblere korku -fobi- salan şeytân-ı racîm ve âvânelerine gösterilecek mukavemet, tevekkülden başka bir şey değildir. Tevekkül, işin sonunu Allah’a havale eden kalbî teslîmiyettir ki, bununla emniyet ve sükûnet hâsıl olur. Fenomenlerle korkutulan zihinler, kalblerinin fobilerle istîlâ edilmesini istemiyorlarsa, İbrahim Halîl aleyhisselâm misali “Hasbünellâhi ve ni‘me’l-vekîl” demelidirler. Bu deyiş, korkutana değil, Allah’a tam bir teslîmiyeti ifade eder.
Bende oluşan kapalı mekân ve yükseklik fobilerinin temelinin, on yıl öncesi oluşturulan 28 Şubat fenomenlerine dayandığını gördüm. Tecrîd ve tevkîfle oluşturulan tehdîd fenomenleri dikkatimi uç noktaya çıkarmış, kalbimi, rikkatin en kırılgan hâline koymuştu. Yoğunlaşmış, sâbit bir şeye teksîf edilmiş zihnin, kalbi nasıl bir teyakkuza geçirdiğini anlamak için yaşamak gerekmez.
Bilgi ve tasavvura dayalı haberler kalbde haşyete -ürpertiye- sebep olur. Ürpertiyle -teyakkuzla- zihnin teksîf edilmesini sağlayan kalb, yumuşak ve sâkindir. Böyle bir kalb, fenomen ve fobileri kolayca teşhîs edebilse de tevekkül zırhını giymediği sürece şeytân-ı racîmin taarruzundan emîn olamaz.
(Muhammedi Duruş – Hatır Kapısı – Fenomen, Fobi ve Korku Syf – 125)