Ma’rûf 1. Cild

Allah’a hamd olsun. İlim ve hidayet rehberi olarak gönderdiği elçilerine selâm olsun. Özellikle Sonuncusuna selâm ve salâtın tamamı olsun.

Muhammedî yolun bin bir türlü engellerle tıkatılmaya çalışıldığı günlerin girdabındayız.

Bu girdap içinde bizler bir çöp kadar hafif ve hacimsiz kalırsak, denizin dibini boylamaktan başka akıbete varamayız. Bir çöp değil, bir gemi olmalıyız ki ne girdap ne hortum ne med cezir ne tusunami bizi kollarına alıp hebâ etmesin. Yalnız bir etiketle Müslüman olduğunu bilen kişi, bilmeli ki dünya denizinde bir konserve kutusundan farksızdır. Boşaltılmış konserve kutusu, denizin sahilinde bir çöp görüntüsünden başka bir şey değildir.

 

Bir gemi bilincinde olmak, müşrik, câhil ve ehl-i kitâb münkirlerinin istihzâ torpidolarına karşı azimle durmak, şimdiki ifadesiyle kendinden emin bir duruş sergilemek, gerçekten çetin bir mücâhede gerektirir. Bunun çetinliğini bilmeyen, mücâhedeyi bırakmış, Muhammedî yoldan sapmış, denizin yakamozlarına kendini bırakmış demektir. Bunlar için, Hakk Teâlâ Tekaddes Hazretlerinin şu Kelâm-ı Kadim’i yeterlidir: “Allah de, sonra bırak onları daldıkları batakta oynayıp dursunlar.” Daldığı bataktan zevk alan ve zevkini gerçek sanan muhâsebe, muhâkeme ve mücâhededen yoksun olanlara bu Âyet-i Kerîm’e yeterlidir. Onlar, bataklığı yakamoz zannetmekte. Gerçekte yakamoz, ışığın kırılıp suya yansımasından ibarettir. Yıllar önce, gençliğimin ilk devresinde söylediğim bir şiir:

 

Sizler iki yalancı, iki sahtekâr

Kaç gemiyi boğdunuz, söyleyin denizde

Hangi âşığınıza sâdık, vefalı yâr…

Nice ocaklar söndü, söndü sayenizde

Sen hayalsin, titreşen cilveli yakamoz

Ve sen, arzusun fırtına, ey kart cadaloz!