Her ibâdâtın karşılığında bir mükafat ve ceza varken, orucun mükafat ve cezası tespit edilmemiştir. Bundandır ki; kimi meşayıh, özellikle Muhyiddini Arabi, orucu namazdan faziletli görmüşlerdir.
Hayır, nefsimi ve bütün benliğimi elinde bulunduran, onu istediği gibi yönlendiren Zât-ı Teâlâ’ya yemin ederim ki, namaz, hiçbir ibâdetle mukayese edilemeyecek kadar fazîletlidir. İman nurundan sonra en üstün, en parlak nur, namaz nurudur. Bu nurları müşahede edemeyenler ancak orucun üstünlüğüne kâil olurlar. Her ibâdâtın kendisine mahsus bir nuru ve her günahın da bir zulumâtı vardır. Fazîlet ve denâet, bunların çokluğu ve inkişafıyla bilinir. Bu nurları tanıyamayana şerbetlerden bahsedilmez. Bahsedilse bile bahis, yalnızca emre imtisâlendir. İhlasın şerbeti kırmızı, cihadın yeşil ve imanın beyaz renklidir. Bu şerbetleri dimaği lezzetlerinden, hissî kuvvelerinden ve bedenî azalarından tadamayan ne bilsin. Mandalina, tatlı ve ekşi dimaği lezzetten nasıl ki biliniyorsa, iman, ihlas, cihad ve diğer şerbetler de bu lezzetlerle bilinir. Başka idrak metodu yoktur. İdrak, lezzetlerden doğar. Lezzeti olmayanın ne idraki vardır, ne inkarı. İdraksiz lezzetten, lezzetsiz idrakten bahsediliyorsa, bilinmeli ki taklidi ve cehlidir.
Orucun namazdan üstün olduğunu söyleyenler, sözlerine orucun kazasını delil getirmişlerdir. İstihaze olan bir müstehazenin temizlendikten sonra orucu iade etmesini, buna mukâbil namazı kaza etmemesini delil kabul etmişlerdir. Vallahul Azîm, delileri batıldır. Bu dahi Vâsi ve Nâfi olan Hakk Teâlâ’nın bir lütfudur. Bunun izahını inşaallah başka zamana bırakalım….
İdris Yılmaz (Maruf, Cilt 1, 25. Mektup’tan)