Günümüzde, ekseriyetle aydın olarak adlandırılan kesimin, “İslâm kültürü” diye bir tâbirden söz ettikleri ve bu tâbiri genel kabulle telkin ettikleri görülmektedir. Bu tâbir, dehşetengîz tehlikeleri içermektedir. İslâm’ı bir kültür olarak anlamak ve anlamlandırmak demek, ferdî anlayışı gelenek ve göreneklere mahkûm etmek demektir. Örfî hükme mahkûm olan ferdî hükmün ne bilgisi ne anlayışı kalır. Böylelikle cehalet yaygınlaşıp kâinâtı sanal vizyon hâline getirir.
Kültür, gelenek ve görenekler vâsıtasıyla tevârüs eden anlayıştır. Gelenek ve görenekler değiştiği an kültür de değişir. Kültürlerde zihnî tasavvur yoktur. Hatırlanarak, hatırlatılarak kalbe gelen genel anlayışın diğer ismidir kültür. Kültürler, kalbe saygı ve sevgi hisleri akıtırlar. Bu hislerin zihnî tasavvuru olmadığı için ferdî anlayışı tahrîk etmezler. Niyet ve irâdeden mahrum olan kültür anlayışı, hiçbir zaman dîn ile aynı seviyeye oturtulamaz. Böyle bir şey hem dîni, hem kültürü anlamamaktır.
“İslâm Kültürü” tâbiri münâfıklara yarayan, münâfıkça bir anlayışın doğurduğu tâbirdir. Ezânsız, namazsız bir câmi İslâm’ın kültürü, ezân ve namaz İslâm’dır. Ezânsız ve namazsız bir câmiyi hangi anlayış kucaklar? Böyle bir câmi beş duyu organından hangisine hitap eder? “Ayasofya bizim kültür mîrasımızdır.”diyen adamın samimiyetsizliği, Sultan Ahmed Camiî kadar âşikârdır. Be adam! Kültür zâten mîrastır. Bir anlayışın mîrası… Kültür mîrası nasıl olur, anlatsana! Sultan Ahmed Cami-i şerîfini seyrângâh hâline getirmiş, seyir zevkine döndürmüşken, Ayasofya Câmiî’ne olan iştihan da neyin nesi!
Kırmızı Yol, Peşin Hüküm/Önyargı bölümünden…