Rüya, temsillerle örülü Rahmânî bir ihbarnâme olduğundan, temsilleri asıldan tefrik edebilecek birine anlatmak gerekir. Temsiller dahi iklime, coğrafyaya, kişinin karakterine, istidadına göre değişir. Patlıcanın kışın görülüp yenmesi hastalık, yazın görülmesi bereket olduğu gibi , mevsimin, karakterin, temsiller üzerinde etkisi büyüktür. Cinsiyetin dahi rüya üzerinde farklı temsili vardır. Bundan dolayıdır ki rüyayı yoracak kişinin mutlaka âlim olması gerekir. İşaret ilmine vâkıf olmayan bir zâhir ulemasına dahi anlatılmamalıdır. Bu mesele o kadar mühimdir ki, Muhbir-i Sâdık Aleyhissalâtü Vesselâm Efendim: “Rüya, tabir ilmini bilen bir dosta veya akıllı bir zata anlatılmalıdır.”[1] demişlerdir.
[1] Ahmed İbni Hanbel
Rüya, bir ihbâr-ı Hakk olduğu için gören üstünde etkisi büyüktür. Göreni korkuya, hüzne, sevince ve daha birçok hâllere sevk eder. Bu sevkiyatlar kişinin itikadını aynı ölçüde etkiler. Müjde ve korkutma haberleriyle kişinin kalbi, gelen habere doğru meyleder. Müjde ise imânı artar, sevinir; korkuysa, tevbe ve nedamete yönelir. Kendisine yalan da olsa gelen kötü bir haber kişiyi nasıl etkilerse hakk haberler daha fazla etkiler. Bunun içindir ki mutlaka bir âlime rüyayı yordurmak gerekir.
Temsilin tahakkuk etmesi ve zaman mevhumu aynı değildir. Kişi, gördüğü rüyanın sabahında, rüyasının illâ ki tahakkuk edeceğini beklerse gaybe imânı zayıflar. Çünkü zaman bir mevhumdur. Vehme dayalı bir gerçektir. Emir âlemindeki işaretlerin aynı zamanda tahakkuk edeceğini beklemek, hakikate, ilme aykırıdır. Zaman izâfî bir mevhumdur. İzâfî olan bir gerçek izaha muhtaçtır.
Rüya ile hüküm vermek bâtıldır. Rüya ile iş yapmak, kişiyi birçok çıkmaza sürükler. Rüyaya güvenmek dahi inancı zedeler. Temsil olan bir haberin tesiri dahi ne kadar doğrudur? Rüya, taaccüble örülmüş bir haberdir. Hicabları -perdeleri- aralamak da hayli güçtür. Bundan dolayıdır ki hakikat, ancak Sünnet-i Rasûlüllah, Aleyhissalâtü Vesselâm Efendim’in beyan ettiğidir.
İdris Yılmaz (Gemidekiler s. 147-148)